Türkiye'nin dört bir yanında motor sesleri artık çok daha gür çıkıyor. İki teker tutkunlarının sayısı çığ gibi büyürken, motosiklet sektörü adeta altın çağını yaşıyor. Son üç yılda 100 binli adetlerden 1,2 milyonluk devasa bir pazara dönüşen sektör, tarihi bir eşiği geride bıraktı. Sadece 2025'in Temmuz ayında ilk kez 100 bin adetlik satış barajının aşılması, bu devrimin ne denli güçlü olduğunun en net kanıtı. Yılın ilk yedi ayında 526 bini aşan satış rakamları, Türkiye'nin artık sadece bir pazar değil, aynı zamanda üretim ve ihracat alanında da güçlü bir oyuncu olma yolunda vites yükselttiğini gösteriyor.
Sektörün deneyimli isimlerinden Remzi Öztürk'e göre bu baş döndürücü büyümenin ardında, yatırımcıya sunulan güven ortamı yatıyor. Pazardaki dinamiklere bakıldığında, 0-250cc aralığındaki motosikletler %67'lik payla aslan payını alırken, elektrikli modellerin %30'luk paya ulaşması, dönüşümün ne kadar hızlı olduğunu gözler önüne seriyor. Öztürk, "Global markalar, ek gümrük vergileri nedeniyle artık üretim için rotalarını Türkiye'ye çeviriyor," diyerek önemli bir noktaya dikkat çekiyor. Ancak bu dev markaların yatırım kararındaki kilit faktör, pazarın büyüklüğünden çok, yerli yan sanayinin gücü. Gelişmekte olan yerli parça üretim kapasitesi, sektörün gelecekteki en büyük temel taşı olarak görülüyor.
Bu büyüme, beraberinde devasa bir istihdam dalgası da getiriyor. 2021 yılında yalnızca 20 bin kişiye iş imkanı sağlayan sektör, bugün 200 binin üzerinde bir istihdam ordusuna ulaşmış durumda. Sektör yetkilileri, yatırımların 2026 sonunda tamamlanmasıyla bu rakamın 500 bini aşacağını öngörüyor. Her ne kadar 2025 pazarının %25'lik bir daralmayla 900 bin adetlik bir seviyede dengelenmesi beklense de bu rakamlar artık pazarın kalıcı büyüklüğünü ifade ediyor. Asıl heyecan verici potansiyel ise ihracatta saklı. Global markaların Türkiye'de üretime başlamasından birkaç yıl sonra, toplam üretimin 3 milyon adetlere ulaşması hiç de hayal değil.
Bu parlak tablonun sürdürülebilirliği ise hassas dengelere bağlı. Özellikle B sınıfı ehliyetle kullanılabilen, MTV ve zorunlu sigortadan muaf olan 50cc'lik modeller, pazarın adeta belkemiğini oluşturuyor. Pazarın %61 gibi ezici bir çoğunluğunu oluşturan bu segment, motosiklet dünyasına adım atmak isteyenler için bir "giriş kapısı" görevi görüyor. Remzi Öztürk, bu sınıfa tanınan hakların geri alınmasının pazarı bir anda %50 küçültebileceği uyarısında bulunarak, stratejik önemini vurguluyor. Ancak bu segmentin en büyük sorunu, güvenlik zaafiyeti yaratan yasa dışı silindir büyütme işlemleri. Öztürk'e göre çözüm, kullanıcıyı cezalandırmak yerine, bu tehlikeli modifikasyonları yapanlara karşı çok daha caydırıcı önlemler almak.
Sonuç olarak, Türkiye motosiklet sektörü kritik bir kavşakta duruyor. İç pazarın korunması, kısa vadeli gelir hedefleri yerine uzun vadeli sürdürülebilirliğin öncelenmesi ve yerli üretimin desteklenmesi, bu potansiyelin gerçeğe dönüşmesi için hayati önem taşıyor. Eğer adımlar doğru atılırsa, Türkiye'nin iki teker üzerindeki bu devrimi, onu küresel bir üretim ve ihracat merkezine dönüştürebilir.



